2012-11-15

Matena'nın Dylan tefsiri

Dick Matena'nın "Mahşer Günü" eserinin ne anlattığını netleştirmek, okuduğumuz öyküden alınan tadın "kıyamete kadar" damağımızda kalmasını sağlamak için, mesajı pekiştiren unsurlara  eğilmekte fayda var. 

Biraz kurcaladığımızda karşımıza çıkan ilk ipucu Bob Dylan! Zaten hikaye içinde iki farklı karakter olarak resmedildiğini fark etmemek mümkün değil. İlkin Hitler görünümündeki Judas Priest ile çene çalan Frankie Lee, sonra ismi zikredilmese de dünyaya dönen Mesih olarak resmedilen karakteri betimlerken Bob Dylan imgesine başvurulması, sürülmesi gerekli ilk izi gözler önüne seriyor. 


Judas Priest - Frankie Lee ve  Judas Priest - Mesih arasında geçen konuşma balonlarını süzdüğümüzde Bob Dylan imgesinin rastgele veya bu sanatçıya duyulan hayranlığın bir yansıması olarak yerleştirilmediği fark edilebiliyor. Matena'nın kullandığı diyalogların bir bölümü Bob Dylan'ın 1967 yılında çıkardığı "John Wesley Harding" albümünde yer alan "The Ballad of Frankie Lee and Judas Priest" parçasına atıflar içeriyor.

Kulak verelim Dylan'a...

 

Mealen çevirisini de sunalım:

işte öyle,
Frankie Lee ile Judas Priest
sıkı iki dost
günün birinde Frankie Lee sıkışır paraya
Judas çabucak bir deste onluk çıkarır ortaya
yerleştirir tabureye
tam ikisi arasındaki düz çizgiye
der ki, "al istediğin kadarını, Frankie oğlum
benim kaybım senin kazancın olsun"



işte öyle,
Frankie Lee oturup orada
götürdü parmaklarını ağzına
ama üstündeydi Judas'ın soğuk bakışları
dönmeye başladı başı
dedi "lütfen bakma bana öyle,
aptalca bir gurur benimki
bir adam yalnız kalmalı bazen
ama bakışların saklanacak yer bırakmıyor bana"

işte öyle,
Judas göz kırptı ve şöyle dedi,
"pekâlâ, seni yalnız bırakıyorum burada
ama acele edip karar versen iyi olur
bu banknotlardan ne kadar istediğine,
onlar kaybolup gitmeden önce".
"-hemen vereceğim kararımı,
ama söyle, sen nereye?"

Judas işaret etti yolun ilerisini
ve dedi ki, "sonsuzluğa"
"sonsuzluk mu" diye sordu Frankie Lee.
buz gibi soğuk sesiyle
"öyle" dedi, Judas Priest, "sonsuzluk...
cennet de diyebilirsin istersen"
"bişey demem" dedi Frankie Lee, gülümserken.
"peki o zaman" dedi Judas Priest,
"görüşürüz birazdan".

işte öyle,
oturdu yerine geri Frankie Lee
hissederek kendini güçsüz, düşünceli
geçerken yanından yabancı biri
tam dibinde bitiverdi
diyerek, "sen misin kumarbaz Frankie Lee,
şu babası ölen, hani?
şey, sensen eğer
yolun ilerisinde çağıran bir adam var seni,
adı Priest dedikleri."
"oh evet, o benim dostum" dedi telaşla Frankie Lee
"onu tanırım çok iyi,
aslında, az önce benimleydi"
"evet, bu o," dedi yabancı
bir fare gibi sessizce
"şey, demem o ki işte, yolun ilerisinde,
takılıyor bir evde".

öyle işte,
telaşlandı Frankie Lee
düşürerek koştu herşeyi
gelene kadar o noktaya
Judas Priest'in olduğu yere.
"ne biçim bir ev bu" dedi
"koştura koştura geldiğim?"
"ev değil" dedi Judas Priest
"ev değil, yuva."


öyle işte,
ürperdi Frankie Lee
neredeyse yitirdi kendini
yarattığı her şeyin üstünde
çalarken çanlar
"o" durup izlemekle yetindi
güneş kadar parlak şu büyük evde
yirmi-dört pencereli
ve başka bir kadın yüzü her birinde


öyle işte,
merdivenden yukarı koştu Frankie Lee
hoplaya zıplaya
ve ağzında köpükler
başladı zevk peşinde koşmaya
eyledi gönlünü onaltı gün ve gece
fakat çatladı onyedincide
Judas Priest'ın kolları arasında
öldü susuzluğunda

ardından kimse bir şey demeye yeltenmedi
laf olsun diye taşırken bile cesedini
küçük komşu çocuğu hariç, tabi
onu mezarına götüren,
ve o yürüdü tek başına
güzelce sakladığı suçuyla.
ve mırıldandı içinden
"bir şey yok vahyedilen"

öyle işte,
özü hikayenin
kıssadan hissesi şarkının
diyor ki, kişi ait olmadığı yerde
bulunmamalı asla.
yani, bir şey taşırken görürsen komşunu
el ver onun yüküne
ve yanılıp cennet'e gitme
o ev tam yolun karşısında diye

Görüldüğü gibi Dylan'ın sözleri niyetini ifade ederken  öyle "yakalarsam muck muck"  kadar açık bir imaya sahip değil. Ama Matena'nın Dylan bağlantısını çözebilmek için konuyu biraz kurcalayalım... 

The Ballad of Frankie Lee and Judas Priest parçasının yer aldığı albüm tamamen dinle ilgili metaforlarla dolu. Bazı parçaların isimlerini vermek bile bu gözlemi güçlendirecektir sanırım.

"John Wesley Harding"
"I Dreamed I Saw St. Augustine"
"All Along the Watchtower"
"The Ballad of Frankie Lee and Judas Priest"
"Dear Landlord"
"I Pity the Poor Immigrant"
"The Wicked Messenger"

Hadi, diğerlerini anladık da "John Wesley Harding" neyin nesi oluyor, derseniz işin keyifli yanına da varmış oluruz. :)

John Wesley Harding, başharfleri JWH, Museviliğin tanrıya verdiği isim olan Yehova'yı sembolize ediyor, desek mi acaba? Neyse dedik bile! Bilindiği gibi bu isim J-V-H-V İbrani harflerinden oluşur ve biraz komplo teorisi gibi olacak, ama Dylan iki "V" harfini "W" olarak ifade etmiş olsa gerek.. Malum; Dylan, yani Robert Allen Zimmerman 1905'de Osmanlı topraklarından göçen Musevi bir aileden geliyor. Her nekadar 70'lerde Hıristiyan olduğu rivayet edilse de biz bakışımızı konumuzla sınırlayıp, The Ballad of Frankie Lee and Judas Priest'ın hem Msevilik hem de Hristiyanlık üzerine sözler söylediğini belirtmekle yetinelim.


Parçada geçen Judas Priest'ın rolü, dini tanımlamalardaki İsa'ya ihanet edip onu Romalılara ve Yahudilere satan kötücül havari Yahuda tanımıyla tam örtüşmüyor aslında. Burada Judas, Frankie Lee'yi "ayartan" kişi, bir başka deyişle şeytanın bir görünümü olarak sunulmuş. Hatta ortaya çıkardığı onluk destesinin simgelediği "dünyevi zevklere eriştiren maddi güç" ile ruhunu satın almayı önerdiği bile ileri sürülebilir. Bir anlamda Frankie'ye, sonsuz hayatı mı tercih ediyorsun, dünyevi zevkleri mi, der gibidir Judas ve çabucak seçim yapmaya zorlar.

Şarkının sonlarında zevk alemlerine akan Frankie Lee'nin Judas'ın kollarında susuzluktan öldüğü anlatılır. Bir bakıma ruhu tazeleyen manevi değerlerden uzaklaşmayı anlatmaktadır Dylan.

Matena'nın öyküsü Mahşer'de bu iki karakteri tekrar karşılaştırır ve Dylan'ın kurguladığı geçmiş zaman üzerine hafif bir atışma havasında söyleştirir.

Büyük olasılıkla Yahuda'yı Hitler kılığında çizme fikrini veren, Bob Dylan'ın Musevi köklere sahip olmasıdır. Öykü boyunca Judas Priest, yumuşak bir geçişle Hitler kimliğine doğru kayar. Bu geçiş de binbir yüzü olan kötülüğün aslında tek bir varlık olduğu veya tek bir temele dayandığı şeklinde yorumlanabilir.

Ancak Matena'nın, öyküde okuduğunuz ve bizim de daha sonra işleyeceğimiz gibi Dylan'ın yol göstericiliğinden zaman zaman ayrılmış olduğunu hatırlatalım. Sonuçta, kendi yorumunu getirmiş,  Dylan'ın attığı temel üzerine kendi binasını kurmuştur. Hatta o denli büyük bir sapmadır ki Matena'nınki bir başka boyuta geçtiği düşünülebilir. Ya da Dylan'ın sözlerinin Matena tarafından yapılmış bir tefsiridir, kim bilir. Tefsirler her zaman açkıtları parantezler ve kullanılan tırnaklarla orijinalde söylenenlerin ötesine geçme eğilizindedir zira.

Belki bizim tefsirimiz de aynı yolu izlemektedir... :)

Çözümleme çabamızda birinci ve görülmesi daha kolay olan katmanla ilgili yazımızı bitirirken, ikinciye hazırlık için bir kapı aralayalım ve soralım; Matena'nın öyküsünde Şeytan rolüne kim çıkmıştır?

6 yorum:

  1. Bağlantıyı harika yakalamışsın doğrusu. Dylan'ı karelerde iki karakterde tesbit edince, ben de bir ilinti aradım, yoksa serbest bir tercih mi diye düşündüm sonra, ama Dylan'ı o kadar iyi tanımadığımdan burası boşlukta kalmıştı. Şimdi taşlar yerine oturuyor. Gerçi böylesine gerçeküstü düzlemde taşlar nereye oturur, o da ayrı ya. :)

    Gelelim şeytana...

    YanıtlaSil
  2. Şeytan meselesinde sürprizi bozmayalım şimdiden. Matena'nın hem görsel olarak tanımladığını hem de diyaloglara yedirdiğini söyleyelim. Öykünün mesajını derinden etkileyen bir unsur koyup tüm "okumayı" değiştirecek bir numara çekmiş Matena.

    YanıtlaSil
  3. Zeka bazen öyle bir yerde ortaya çıkarki insan hayran kalır.Matenna da çizgiromanın da vinci'si gibi çizgilerle çok güzel ve anlamlı bir mesajı çizgilerin içine monte etmiş ama yer.6 bizlere gözlük tutmasa kör kalacağız vay bin boynuz.
    serdary67

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şöyle de diyebiliriz; hala göstermeye değer birileri olduğu için ben de optik işindeyim, hala.. :)

      Sil
  4. Aslına bakarsanız bu çizgiromanı ilk kez burada okumuş oldum. Çok hoşuma gitti mi? Eh işte. Boş bir çizgiroman değil, ama ne anlam olarak ne de çizim olarak çok etkilendim dersem yalan olur. Beni yazmaya iten üzerinde düşünülmesi ve yorumlamak için ciddi bir emek sarf edilmesi oldu. Forumlarda binde bir rastlanacak bir durum. Ben de kısaca katkıda bulunayım.

    Yorumlamadan önce şarkının tamamının çevrilmesi ve üzerinde bir kaç bilgilendirme yapılması çok yerinde olmuş. Konuyla ilgili okumalar yaparken faydalı olabilecek bazı noktalar gözüme çarptı.

    (1)"Judas quickly pulled out a roll of tens
    And placed them on a footstool
    Just above the plotted plain"

    Bu kısmın çevirisi şöyle olmuş.

    Judas çabucak bir deste onluk çıkarır ortaya
    yerleştirir tabureye
    tam ikisi arasındaki düz çizgiye

    "Tam ikisi arasındaki düz çizgi" çevirisi ya da lafı insanda epey bir soru işareti uyandırdığı için biraz kurcaladım. Bana mantıklı gelen şöyle bir sonuca vardım. Efendim Amerikalıların milli marş olması için ciddi çalışmalar yapmış oldukları meşhur bir şiir ve buna bestelenen bir şarkı varmış. Herkes bilirmiş bunu. İlk dörtlüğü şöyle:

    O beautiful, for spacious skies,
    For amber waves of grain,
    For purple mountain majesties
    "Above the fruited plain!"

    İşte Dylan bu dizeyi "...above the plotted plain" şeklinde değiştirip kullanınca, eleştirel bir hale büründürüyor şarkısında.

    Yani "bereketli topraklar üzerinde" lafını "entrikalı topraklar üzerinde" şekline dünüştürüyor gibi.

    Bizden bir örnek verirsek,
    "Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli" mısrasını benim zamanında şu şekilde değiştirmem gibi:
    "Değmesin mahremimin göğsüne mabedinin dili"

    Buna ek olarak bir yandan da insan haklarına ve emeğine saygılı olarak anılan Amerika’nın şiirlere konu olan topraklarının kodamanların üstüne ayağını uzatıp sömürdüğü bir tabureye dönüştüğü şeklinde bir eleştiri de getirmiş oluyor bana kalırsa.


    (2) Son mısrada bir kaza olmuş.
    "ve yanılıp Cennet'e gitme
    o ev tam yolun karşısında diye"

    Zaten insan okuduğunda bir anlam karışıklığı olduğunu fark ediyor. Doğrusunun "özü" şu olacak:

    "ve Cennet zannedip de
    sakın gitme o karşıdaki eve"

    Bu şekilde metinle de uyumlu olmuş oluyor.


    (3) Bu arada hala tam karar veremediğim noktalar da oldu. Mesela şarkının sonundaki çocuk kimdir? Neyi temsil eder? Sakladığı günah nedir? Biraz Eski Ahit kokusu alıyorum ama oralara tam karar veremedim. Yorumları beklerim.

    Dünyevi zevkler, baştan çıkarma falan gibi konularda herkes hemfikirdir zaten.

    Aslında çizgiroman üzerine konuşacaktım ama bu mesajda sadece şarkıya değinmiş olayım, çok uzadı, gerisini başka mesajlarla getireceğim artık.

    P. K.

    YanıtlaSil
  5. :) aynen ben de çizgiroman üzerine konuşurum diye giriştim işe, lakin dylan'ın kodlarına değinmeden havada kalacaktı söylenecek her şey. mecburen şarkının sözlerine girmek ve kabataslak bir çevirisini sunmak gerekti. doğrusu, çizgiromanı çevirirken bu kadar uğraşmadım ama sözler kastı.. :) hele bir de o şiirsel havayı koruyabileyim diye kafiye denk getirebileceğim yerlere uygun sözcük seçmeye çalışmak işin en belalı tarafını oluşturdu. sizin "kaza" olarak nitelediğiniz yer kafiye arayışı aslında. anlamı çok saptırmadığı durumlarda benzeri kaymaları şiirin tamamında yaptığım söylenebilir.

    tamamen soyutlamalarla dolu bir metin, bu yüzden içinden çıkılması da oldukça güç. hatta dylan da farkında olmalı ki, şarkısının sonunda neyle ilgili olduğuna dair, küçük bir açıklama getirip işleri kolaylaştırmaya çalışıyor.

    küçük komşu çocuğunun kim olabileceğini ben de düşündüm. sanırım burada ve "karşıdaki ev" tanımlamalasında dylan'ın din değiştirmesiyle, en azından din kurumlarını sorgulamasıyla ilgili göndermeler var. sanırım tüm albümün sözlerinin çevrilmesi halinde metinler arasındaki geçişler fark edilecek ve taşlar yerli yerine oturacaktır.

    plotted plain açıklaman ve yorumlama gayretlerin için çok teşekkür ederim. ÇR üzerine söyleyeceklerini de merakla bekliyorum.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...