2012-11-22

Matena'nın "Mahşer Günü" Söylemleri (Birinci Bölüm)

Matena'nın Mahşer Günü'nü okuyanlar olayların sürreel bir evrende geçtiği izlenimini edindi. Neden acaba? Bu etkiyi elde etmek için ne yaptı bu adam? Mahşer Günü fikri başlıbaşına gerçeküstü diye kapılıp gittik mi bu izlenime, yoksa çizgilerin içine gizlenmiş ve bakan göze göre yorumlanmaya açık simgeler mi uyandırıyor, absürtlük boyutundaki bu gerçeküstülük hissini?

Bakalım...

İlk kare ile başlayalım görülmesi gerektiği için çizilmiş, bu nedenle ihmal edilmemesi lazım gelen unsurlara.
Hitler'in (Judas Priest) elinde tutup "yazıyooor" nidalarıyla sattığı dergi dikkatinizi çekti mi bilmem. Watchtower! Gözcü Kulesi! İnananların beklediği saati, Mahşer Günü'nün gelişini simgeliyor olmakla birlikte, alt bir anlam daha gömülmüş bu isme.

Watchtower Dergisi, yaşadığımız gerçeklikte Yehova Şahitleri'nin resmi yayın organı. Daha doğru bir deyişle Watchtower denince akla gelen ilk çağrışım, Yehova Şahitliği ve temelindeki "The Watchtower Bible and Tract Society".

Watchtower dünyanın birçok ülkesinde, yayınlandığı dildeki eşanlamlı sözcüklerle isimlendirilerek okuyucu kitlesine ulaşıyor. Türkiye'de önce Tarassut (gözetleme) sonra da Gözcü Kulesi ismini alan dergi 15 günlük periyotlar halinde halen yayınlanıyormuş.

Bu gün tüm dünya üzerindeki sayıları 6 milyon civarında olan ve misyonerlik faaliyetleriyle genişlemeyi sürdürdükleri gözlenen Yehova Şahitleri, ilkin bir Hıristiyan Tarikatı olarak 1800lü yılların sonlarına doğru bir İncil Etüdü (murakabe) sırasında ortaya çıkmış. Kurucusu Charles Taze Russell’ın ölümünden sonra yerini alan Joseph F. Rutherford tarafından da yeni bir din olarak algılanmasını sağlayan sürece sokulmuş.

Bu inancı, ismi nedeniyle çağrıştırdığı Musevilikten, içinden çıktığı Hıristiyanlıktan ve elbette İslam'dan ayıran temel bir kaç unsuru var. Matena'nın kurgusunu anlamlandırmak adına bu ayrıksı unsurlardan bazılarına değinmemiz gerek.

Kıyamet'i farklı yorumlamaktadır Yehova Şahitleri. Yeryüzünün üstündeki tüm canlarla birlikte yok edilmesi söz konusu değildir onların inancında. Mesih'in gelişi, yani İlahi Krallık'ın hüküm sürmeye başlamasıyla insan için dünyadaki en iyi yaşam koşullarının oluşacağını, kötülüğün sonsuza değin yok edileceğini, bir tür Altın Çağ'ın başlayacağını savlarlar. Ancak bu yaşam koşulları çeşitli milletlere mensup 144.000 Yehova Şahidi için geçerli olacaktır bir tek. O günler geldiğinde diğer insanlar için ne cennet ne cehennem, mutlak bir yok oluş sözkonusu Yehova Şahitleri'ne göre. Bu inanç dışında kalan tüm insanları şeytani olarak niteliyor ve Şeytan'ın da bu dünyanın gizli yöneticisi olduğuna inanıyorlar.

Yine incelediğimiz öykü çerçevesinde değinilmesi gereken bir iki nokta daha var.

Baba-Oğul-Kutsal Ruh üçlemesini, kader'i reddetmeleri, ilahi düzlemde her bireyin kendi eylemlerinden sorumlu olduğuna inanmaları, milliyet kavramıyla ilişkili her şeyi yadsımaları, siyasetten uzak durmaları ve yaşadıkları devletin sistemine boyun eğmekle birlikte yükümlülük durumundaki askerlik görevini yapmayı istemeyişleri Matena'nın öyküsünde çeşitli karşılıklar bulur, dikkatle incelendiğinde.

Değinmeden geçmememiz gereken önemli bir görüşleri ise, Mesih'in 1914 yılından beri dünyada ve ilahi krallığın hüküm süreceği günleri hazırlamakta olduğu yönünde.

Not: Ben kaynaklarımın yalancısıyım. :)

Matena'nın Hitler'i Yehova Şahidi misyoneri gibi çizmesi anlam kazanmakta sanırım. Cehennemden kurtuluş için başka ne şansı olabilir ki onun. Ölüm kabul edilebilir bir şey, ama ya azap?! "Ölmekten daha kötü bir akıbetten ruhunuzu kurtarın!" Hitler için ilahi cezalandırmadan kaçış yolu olarak gösterilmiştir Yehova Şahitliği.

Ama bu kadarla bitmiyor.

Hıristiyan kökenli olmalarına karşın Yehova Şahitleri'nin de Nazizm’den nasibini aldığını, Yahudi ve Çingenelerin yaşadıkları kadar keskin olmasa da onların da baskı altında tutulduğunu değerlendirdiğimizde, Öyküdeki Hitler'in "dönüşündeki" keskin virajın altını iyice kalın hatlarla çiziyor Matena.

Bir başka "alt metin" de, siyasetten uzak durma kararlılığındaki bu inanç topluluğunun tarihinde, bu ilkesel tutumlarıyla çelişen tek örneğin Nasyonal Sosyalistler iyice güçlenip tüm Almanya'yı ele geçirip gözlerini dünya imparatorluğuna dikmeden hemen önce Hitler ve Nazizm karşıtı bir tavır takınmalarıyla ortaya çıkmış olması üzerine kurulu. Bu tarihten önce ise, Siyonizm’e hizmet ettiği ve Musevi inancı yanlısı sayılabilecek metinlere yayınlarında yer verdikleri, ancak Hitler yönetiminin güçlenmesiyle bu tutumlarından uzaklaştıkları, yine de kaçınılmaz olandan, yani Nazi zulmünden kurtulamayışları, tarihsel gerçekler. Açıkçası öykünün derinlere gizlenmiş bu yönüyle Matena Yehova Şahitleri'ne de eleştiri getirmekte gibi görünüyor.

İlk karede dikkatinizi çekmek istediğim diğer bir figür daha var: Charles Chaplin veya bizde bilinen adıyla Şarlo'nun da resmedilmiş olması.

İlk bakışta Şarlo'nun Hitleri ve Nazi Almanyasını hicvettiği Great Dictator (1940) filmine bir gönderme yaptığını çözümleyebiliyor okuyucu. Ancak Matena bununla yetinmemiş olsa gerek.

İngiliz kökenli aktör Charles Chaplin Amerika'ya göçüp kapitalizm nimetlerine erişmiş biri haline gelse de, Komünizm’e sıcak baktığı bilinen bir şahsiyet. İlginç bir tezat ama eriştiği nimetler için Tanrıya şükretmeyi de aklının ucundan geçirmeyen biri. Tanınmış bir Ateist! Belki Musevi bir aileden geliyor olması da ayrı bir bağlantı noktası oluşturmuştur Matena'nın kurgusal katmanları arasında.

Chaplin'in şu sözlerine bir atıf da var sanki:
"İsa'yı ben oynamak istiyorum. Mantıklı bir tercih olurum. Ona benziyorum. Yahudiyim. Ve komedyenim. Üstelik ateistim, bu yüzden karakteri nesnel bir biçimde canlandırabilirim. Başka kim oynayabilir ki?"

Netekim Mahşer Günü öyküsünde rolü Bob Dylan'a kaptırmış. O da Musevi kökenli olduğu için "yabancıya gitmemiş" rol. :)

Öykünün ilk karesinde ilgimizi çeken, ama yukarıda değindiklerimize oranla yoruma daha açık unsurlardan biri de tramplendeki gözü bağlı hamile kadın!

Hamile bir kadının havuza girmesinin akılda yaratacağı sorular bir yana, konu mankeni hamile olmanın yanında, hem gözü bağlı, hem de tramplenden atlamak üzere.

Yoruma açık dedik ya, iki farklı açıklama geliyor benim aklıma.

İnsanlığı, onun düşüncesizliğini ve körü körüne kendi sonunu hazırlayışını mı simgeliyor diye soruyorum kendime.

Sonra şöyle düşünüyorum. Gözü bağlı kadın figürünün eline terazi ve kılıç verilmesi halinde Adalet'i simgeler hale dönüşeceği fikrinden yürüyerek gelişiyor düşüncem. Doğrusu "zorlama" olmasına karşın bu fikir daha hoş ve işlenmeye açık.

Matena, Adalet'in elindeki terazi'yi başka bir nesneyle ifade etmiş, denge unsurunu "ayaklar altına alınan" tramplenle değiştirmiş ve gözü bağlı Adalet'i, uğradığı tecavüz sonucu hamile kalmış gibi hayal etmiş olabilir mi acaba? Adalet'in rahminde büyüyen şeyin neyin tohumu olduğunu sordurmak istiyordur belki. Belki Deccal'i işaret etmeye çalışıyordur. Adalet'in ihlali artık dünyevi hayatın merkezine oturduysa, kıyamet zaten kaçınılmaz hale gelmiştir, diyorsa ya...

Bilemiyorum doğrusu. Ama böyle yorumlamak anlamlı geldi bana. Belki bambaşka bir şeye işaret ediyordur ve belki simgeleri doğru okuyanları bizimkinden çok daha farklı bir yere çıkacak fikirlere ulaştırmayı amaçlıyordur. Ama çizgileriyle okuyucusunu düşünmeye iteklediği açık.

Üzerende söz söylenmesi gereken biraz daha malzeme var Mahşer Günü öyküsünde. Onları da gelecek başlıkta ele alır ve noktayı koyarız artık.

8 yorum:

  1. Böylesine yoğun sembolleştirmeler içeren eserler okuyucunun da yoğun katkısını istiyor ve entellektüel donanım gerektiriyor. Watchtower net bir şekilde Yehova şahitlerini işaret ederken, okuyucunun da bu dîni biraz tanıması gerekiyor. Şimdi Gugıldan baktım, taramada ilk çıkan başlık; Jehovah's Witnesses: Watchtower Society Official Web Site... yani şüphelenmek bile yetermiş. :)

    Sırada pipisi ortada dolaşıp insanları tekmeleyen köpekli şişko nazi var, bakalım sen de düşündüğüm gibi mi yorumladın merak ediyorum. Aslında çok örtülü olmamakla birlikte, ilişkilendirilmeye ihtiyacı var. Bir de tabi, Jack Cousteau ne yapıyor orada? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pipili tip, daha önceki başlıkta söz ettiğim "gizli şeytan" göndermesi ile ilgili diye yorumladım ben. Şeytanı simgeleyen unsurdan söz edince, o da kendiğilinden aydınlanacak. :) İlgisiz bir şekilde görünüyor olsa da Cousteou'ya değinmesinin de makul bir açıklaması var. Ama bir sonraki yazının tadını kaçırmamak adına şimdi çenemi kapalı tutayım..

      Sil
  2. Giriş Notu: 4096 karakterden fazlasını blogger kabul etmediği için iki parçaya bölüyorum yorumumu.

    Geçen yorumda şarkı üzerine konuşmuştum, burada da şarkıyla fazla bağlantı kurmadan ÇR üzerine konuşacağım. Aksi takdirde herşey çok havada kalabilir. Mümkün olduğu kadar kısa tutacağımı da söyleyeyim. Yoksa dalınacak çok konu var.

    Hikayenin ilk sayfasına tekrar bir bakalım. Burası neresi? Genel olarak nasıl bir mekan resmedilmiş? Bu karmaşanın altında yatan bir düzen var mı yoksa absürdlük olsun diye mi birbiriyle ilişkili gözükmeyen objeler ve insanlar dağınık bir halde yerleştirilmiş. Benim bu soruya vereceğim cevap gayet net: belli ki burası bir “istasyon”. Yani Türkçesiyle söyleyecek olursak bir “durak”. Dikkat edin, her tarafta saatler var. Varış yerlerine dair tabelalar yine sık sık göze çarpıyor. Bu konuda şüphe yok. Fakat bu istasyonun biraz farklı bir yolculuğun bir parçası olduğunu anlatmak için içine yabancı gözüken bazı objeler yerleştirilmiş. Şimdi bu objelere ve insanlarla ilişkilerine bir bakalım.

    Öncelikle Hitler’in elindeki dergi konusuna kısaca değinelim. Mryer6’nın yakaladığı Yahova Şahitleri konusuna katılıyorum. O zaman soru şu, yazar niçin Hitler’e Yahova şahitleri çığırtkanlığı yaptırıyor? Mesela Hitler’in Yahudi olarak tasvirini de seçemez miydi? Bence bu da uygun olabilirdi ama bu kadar etkili olmazdı. Hem de bir taşla iki kuş vuramamış olurdu. Çünkü askeri güçle fikirlerini tatbik etmeye çalışan bir adama askerliğe inanmayan ve yapmayan Yahova şahitlerinin gazetesini sattırmak ortaya çıkan kontrastı arttırıyor. Müthiş bir “riyakarlık” hali ortaya çıkıyor. İşine geldiği gibi davranan “namussuz insanoğlu” portresi resmin tam önüne konuluyor. Bunun yanında Dylan’ın aynı isimli parçasına da gönderme yapılmış oluyor ki, o parçanın da anlamı yine kişiye göre değişebilecek, kesin bir yargıya varılamayacak karakterde gibi gözüküyor, o yüzden burada hiç girmemek daha iyi.

    Şimdi buradan hareketle daha esas bir noktaya yoğunlaşalım, dikkat ettiniz mi bilmem ama absürd objelerin bir ortak noktası var: suyla ilişkili olmaları. Bakın birinci kareye. Dev bir havuz mevcut. Arkada duşlar görülüyor. İkinci kareye bakın, küvet gibi oyuğun içinde köpürte köpürte yıkanan bir adam resmedilmiş. Üçüncü karede tuvaletler sıralanmış. İnsanlar hep bu suyla ilişkili olan objelerin etrafındalar. Dördüncü karede yine anlamsız gözüken bir “sualtındaki Jacques Cousteau” göndermesi mevcut. Bu durum kesinlikle rastlantı değil bence. O zaman gelin bunu açıklamaya çalışalım.

    Biliyorsunuz su dinlerde saflığın sembolü olarak kullanılır. Bir temizlenme, aynı zamanda arınma aracıdır. Yıkanırsın, temizlenmiş olursun, idrar vasıtasıyla suyun akışkanlığından yararlananarak yine vücudunu arındırırsın. Bu “gerçeküstü istasyonda”da su aynı sembolü ifade ediyor. İnsanlar gidecekleri yere dağıtılmadan önce son bir temizlik ve arınma ile meşguller. Bunun Türkçesi şu: Eteklerindeki taşı döküyorlar. Örtüleriyle değil, altındakiyle yargılanıp, buna göre dağıtımlarının yapılmasını bekliyorlar sanki. Rahmetli Cem Karaca’nın sözleriyle ifade edersek: “Göster yüzlerini, kaldır peçeyi” aşamasına gelinmiş durumda.

    Şunu da kesinlikle unutmamak lazım. Suyla temasta bulunurken insanlar mümkün olduğu kadar çıplaklaşır. Havuza girerken olsun, yıkanırken olsun, hatta işerken olsun üzerine giyindiği kıyafetlerden çıplaklaşma durumu sözkonusudur. Sembolik olarak yeryüzü şartlarının bize “giydirdiği” günahlardan sıyrılma ve varlığımızın özüne rücu etme hali mevcut. Olabildiği kadarıyla tabii...

    Tam da bu noktada ikinci bir dev kontrasta imza atıyor yazar. Bunca dünyevi ağırlıklarından kurtulan, arınan insan arasında sımsıkı kapalı paltosu ve botlarıyla gezen bir Hitler portresi çiziliyor. Fakat aynı Hitler kendisi sımsıkı örtünürken diğer insanları çıplak halde görmek için, bir süreliğine sığındığı yeni inancını dahi yerlere fırlatıp atabilecek kadar alçalabiliyor. Bir kez daha samimiyetsizliğin yani riyakarlığın altı çiziliyor.

    YanıtlaSil
  3. Dünyevi hayatta sakladıklarımız, örtündüğümüz kişililklerin bu istasyonda ortaya serilmesi durumu “Tranny surprise” hadisesinde şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir kez daha gözümüze sokuluyor :)

    Jacques Cousteau imgesinin kullanılması da şu amaçla olabilir. Biliyorsunuz Cousteau denizin altında çığlıklar duyduğunu söylemişti zamanında. Belki oraya bir atıf ya da oradan bir esinlenme olabilir diye düşünmedim değil.

    İstasyonun neyi sembolize ettiği konusunda çeşitli fikirler öne sürülebilir. Bana göre burası İslamiyetteki “Berzah” alemine benzer bir mekan. Yani insanların ölümden sonra cennete ya da cehenneme dağıtılmadan önce bir süre konakladıkları yer. Benzer bir inanca çeşitli farklılıklarla mesela Katoliklerde de rastlanıyor. Yazarın dini/metafizik görüşlerinin bilinmesiyle bu konu daha netleştirilebilir belki ama bir çeşit “Berzah” alemini resmettiği konusunda epey iddialıyım. Aynı şey olmasa da Purgatory terimi bu anlamda Hristiyanlıkta da mevcutmuş mesela.

    Yazarın inançları demişken şöyle de bir sonuca ulaşıyor insan. Burada hem insanlar, hem de Mesih dolayısıyla Tanrı ciddi biçimde eleştiriliyor. Başta Hitler olmak üzere, rahibe gibi yan karakterleri de dahil edersek insanların riyakarlığına gönderme yapılırken, aynı riyakarlığın Tanrı katında da olduğuna şu karede şahit oluyoruz: Mesih olarak resmedilen Dylan Hitler’e“Bu tiplerden nefret ederim ama bazen işe yarıyorlar, o yüzden göz yumuyoruz” diyor. İnsanın içinden kimseye güvenemeyecek miyiz yahu..!” diye haykırmak geliyor o anda.
    Adalet ve hamaile kadın konusunda Mryer6’nın görüşlerine katılıyorum.

    Bana kalırsa şarkıda daha çok dünyevi iyi-kötü zıtlaşması anlatılırken, ÇR’da bunun sonuçlarına değiniliyor. Zaten isminin "Hesap Günü" kounlması da tesadüf olmasa gerek. İkinci bir farklılık da şarkıda baştan çıkaranın ÇR’da aynı oyuna kendisinin gelmesi oluyor. Biraz nihai ve de ilahi adalete değinilmiş gibi geldi bana. Etme bulma denklemini hatırlattı bana. Özetle yazarın dine karşı sorgulayıcı, şüpheci bir yaklaşımı var ama bir ilahi adalet inancını da taşıyor içinde sanki.

    Geçen haftaydı galiba, Çizgidiyarında Sadık Bilcen bir çalışmasını yayınladı. “Herkes cehenneme ateşini buradan götürür” temalı bir çalışmaydı ve açıkçası ben de çok başarılı bulmuştum. Görmenizi tavsiye ederim.

    Son olarak, Hitler’de öte taraftaki son yolculuğunun biletini aslında buradan götürmüştü” diyerek nihayetlendirelim yorumumuzu.

    Dip Not: Mryer6’ya çizgiromanın zaman zaman üzerinde düşünülmesi gereken bir sanat olduğunu hatırlattığı için teşekkürler. Bu blog bir çeşit Nuh’un gemisine dönüşme yolunda ilerliyor. Başını sokacak bir forum bulamayan mekansızların demir atıp nefeslendiği bir “berzah” alemi havası yaşatması güzel, ama eninde sonunda ayakların yere basması iyidir. O günleri de görürüz umarım...

    Bir Paranoyağın Not Defterİ
    Karelere eklenmiş rakamların bir anlamı olabilir mi acaba? Sanmıyorum ama varsa çizgiromandan çok bilmece olarak değerlendirmek gerekir herhalde.

    Şu 24 pencereli ev, her pencereden bir kadının bakması meselesi nedir?

    Saatlerin kaçı gösterdiği analiz edilerek bir yerlere varılabilir mi? Belli tarihlere mi işaret ediyor acaba?

    İlk karede şişkonun kucağındaki bir alt bacağı olmayan kadın figürü? Oradakiler Hitler’in “ağzını köpürte köpürte” saldırdıklarını mı temsil ediyor?

    İnsan bir süre sonra farkına varıyor ki sembolizmin sonu yok. Bu konuyla uğraştıktan sonra bir süre Çelik Blek ve arkadaşlarını okumak bana iyi gelecek. Yoksa halim fena..:)

    P.K.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şeyden önce, detaylı yorumun için teşekkür ederim. Her satırını keyifle okudum.

      Mekanın Berzah olduğu konusunda hem fikiriz. Belki Araf da denilebilir.Sonuçta herkes kendi hakkında hükümün verilmesi için bir mekanda toplanmış. Tam anlamıyla Mahşer.

      Mekanda üç unsur dikkat çekiyor. birincisi, değindiğiniz gibi, "su". ikincisi bira daha geri planda kalan "ateş"... Bunlar arınma ile ilgiliolarak yorumlanabilir. Üçüncü unsur bir tür dağıtım noktası olan "istasyon". Bu bölüm biraz daha dünyevi, zira Judas, Mesih'e dünyanın her yerinde kurulan mahkemeleri soruyor ve bu istasyondan dağıtım yapıldığı anlamına varmamızı sağlıyor. Yani dünya ile ahiret arasında kalan bir yer. Dilerseniz Araf da diyebilirsiniz.

      Su, yunma, arınma bağıntısı ile, giyinik, hem de sıkı, Hitler'in yarattığı tezata hiç dikkat etmemiştim. Hoş bir ayrıntı ilişmiş gözünüze. Belki de benim göremeyişimin nedeni suya arınmadan farklı bir anlam yüklemiş olmam. O konuyu diğer başlıkta yazmak istiyorum izninizle. Teaser olarak şu kadaranı söyleyeyim Cousteau ile Hitler'in aynı sularda yüzmesi üzerinden vardığım bir yorum var, o konuya değineceğim.

      Aslında, burada yaptığımız yorumlama çabaları sanki modern bir resim karşısındaki anlamlandırma gayretine benzetebiliriz. Gözümüze ilişen, çözümleyebildiğimiz bir sembol üzerinden bir anlam yüklüyor ve bir bakıma, irdelediğimiz şeyi yeniden yaratanlar biz oluyoruz. Açıkçası sanat denilen şeyin hedef kitlesi üzerinde yaratması gereken etki tam da bu olsa gerek. Bu Matena öyküsünü inceleme altına alma isteğimin altında yatan da Çizgiroman'ın bu boyutu belki de..

      Her cümlen için tekrar teşekkür ediyorum. İzninle bundan sonraki başlıkta vermeyi planladığım CBR dosyası içinde yer alacak olan info'ya bu yorumlarınızı da eklemek isterim.

      Sil
  4. Yeniden yaratma konusunda haklısınız. Bence de hiçbir farkı yok. Bazıları bir tür reverse-engineering gibi görebiliyorlar bu sanat eserlerini yorumlama işini ve herkesin mutlak bir doğruya ulaşması gerektiği beklentisine girebiliyorlar. Oysa siz bir şey fark edeceksiniz kendi donanımlarınız ve tecrübeleriniz ışığında, ben başka bir şey fark edeceğim, ortak noktalarımız olacak, farklılıklarımız çıkacak, gerekirse sil baştan yapacağız, ekleyeceğiz, çıkaracağız, çarpacağız, uyduracağız. Muhtemelen eser sahibininkinden bambaşka ama kendi içinde tutarlı sonuçlara da varacağız. Samimi olduğumuz sürece aslında azar azar kendimizi tanıyacağız her adımda, hatıraların bile ötesindeki uzak zindanlarda yatan bir takım fikirler ya da duygular da belki bir çıkış yolu bulacak bu hummalı çalışmaların sonunda..

    Benim bu cbr işinden haberim olmadığı için periferal unsurlara değinmeden mümkün olduğu kadar kısa ve basit tuttum yorumu, ama istediğiniz gibi kullanabilirsiniz tabii ki. Nezaketiniz için teşekkür ederim.

    Bir sonraki bölümdeki sürprizleri de heyecanla bekliyorum. Özellikle Cousteau bağlantısı şimdiden merak ettirdi. Okuduktan sonra hem sizin yorumunuz hakkında hem de bu sefer hem şarkıya hem ÇRa karma bir yaklaşımla bir kaç görüş belirtmek istiyorum.

    Peyami K.

    YanıtlaSil
  5. Yanıtlar
    1. Nedense elim değmedi. daha doğrusu yazmaya başladım ama bitirmedim henüz. Gecikme için kusura bakmayın. Belki yarın...

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...