Şu günlerde Star Wars
filmlerine nur yağıyor, malum olduğu üzere. Aralık 2015'te serinin 7. bölüm
başlığını oluşturan Güç Uyanıyor (Force Awakens) filmi ile bilim kurgu
severleri yeniden avucuna almayı başardı Star Wars endüstrisi. Aynen isminin çağrıştırdığı gibi bir uyanış yaşıyor Star Wars camiası. Film dünya çapında 2 milyar doların üstünde gişe hasılatıyla serinin
en çok para getiren ürünü olmakla kalmadı, aynı zamanda, bugüne kadar beyaz
perdeye yansıtılmış tüm yapımlar arasında gelir bakımından 3. sıraya yerleşti.
Yapımcılar da "yağarken
dolduracaksın" felsefesinin ehli kişiler olsa gerek ki, demiri
tavında dövüp hemen hemen bu filmden bir yıl sonra yine Aralık ayında Rogue One'ı piyasaya sürdüler.
Star Wars evreninin tarih çizgisinde Sith'in İntikamı (3.bölüm) ile Yeni
Bir Umut (4. bölüm) filmlerinde anlatılan sürecin ortalarında bir yere denk
gelen zaman diliminde geçen ve ana temadan kısmen bağımsız olayları anlatan
yapım (bi nevi "üçbuçuk"uncu
Star Wars) vizyona girer girmez dünya çapında 650 milyon dolardan fazla hasılata
ulaştı. "Rogue One atın çiftesi pek olurmuş", :) bakarsınız, gişede tüm
beklentilerin üstünde bir gelir rakamına ulaşır. Zira, tam da vizyona
girdiği sıralarda Star Wars filmlerinin unutulmaz aktristi, Prenses Leia rolünün hakkını veren Carrie Fisher 27 Aralık'ta kalp krizi
geçirip hakkın rahmetine kavuştu. Tanrı Star Wars endüstrisi çalışanlarına tekrar "yürü ya kulum" komutunu vermiş anlaşılan; Fisher'in
vefatından bir gün sonra, yine efsanevi bir yıldız olan annesi Debbie Reynolds da onu takip etti...
Adeta tüm gözler tekrar Star Wars'a çevrilsin diye özel
olarak kurgulasan olmayacak işler oluverdi. Yapımcıların istediği bir göz, Tanrı
verdi iki göz, gibi bir durum...
Star Wars serisi 2011'de hayli hasar almış ve özgünlüğü
konusunda şüpheler oluşması nedeniyle sanki bir parça gözden düşmüştü.
Konuyu hatırlarsınız, Star Wars'ın esin kaynakları arasında Flash Gordon'dan tut, Fritz Lang’in
sessiz filmi Metropolis'e (1927), Victor
Fleming'in Wizard of Oz'una (1939), Akira
Kurosava'nın sonraları tekrar tekrar perdeye uyarlanan filmi Seven Samurai'a (1954) kadar, çizgili
çizgisiz bir yığın eser zikredilmişti de nedense birinden hiç bahsedilmemişti.
Çizer Jean-Claude Mézières ve
senarist Pierre Christin'in 1969'da yarattıkları Valérian!
Efenim? Hiç duymadınız mı? Yok yani, Valérian 'ı biliyorsunuz
da duymadığınız Star Wars ile paralellikleri, öyle mi? Peki, madem öyle, sizi
Gargamel'in Mekanı'na alalım, konuyu derli toplu anlatan bir metin var burada.
Neyse efendim, bu tür intihalleri açıklamanın bir yolu da "saygı duruşu" kisvesidir,
bilindiği üzere. "Taklit ettik,
yürüttük", demek yakışmaz büyük adamlara. Sıkışınca da, "herkes yapıyor, biz yapınca mı göze
battı" filan denir.
Aslında "herkes
yapıyor" söylemi mazeret uydurmak gibi görünse de haklılık payı var.
Doğruya doğru, bilim nasıl kendinden önce üretilen bilgiyi referans alan yeni
buluşlarla ilerliyorsa, sanat da taklidin izinden gidip bu yolun sonuna ulaştığında
daha ileriye hamle yapabilmek için kendi patikasını açmak zorunda galiba... Böylece
geriden gelen takip-taklitçiler de o
patikayı geliştirip asfalt döşesin...
İlk sanatçıların doğayı taklit edenler
olduğunu hatırlamak faydalı olabilir bu görüşe hak vermek için. Hatta, Tanrı
bile taklit yoluna başvurmuş değil mi insanı kendi suretinde yaratarak?! ("Yaratarak" derken dahi arak'ı
zikretmiyor muyuz zaten!.. Türkçenin gücü efenim! :)) Gariban insan ne
yapsın?! Alimallah şirke girmek var işin içinde! :)
Lafı uzattık yine... Velhasıl-ı kelâm, sanatçının ürününde
yer verdiği bir "alıntı",
ne kadar esin, ne kadar taklit veya ne kadar "saygı duruşu", her zaman kestirmek mümkün olmuyor.
Mézières ve Christin'in Valérian'ından bahsetmişken, en
azından "saygı duruşu" niteliğinde
bir alıntı nasıl olur, ondan bir örnek verip konuyu bağlayalım.
Serinin 7 kitabı; Sur
les Terres Truquées'in son karesine bir göz atalım. ( * )
Mézières ve Christin öyle hoş bir "numara" yapmış ki, hem saygı duruşunda bulunmuş, hem de
uzay-zaman gezgini Valérian ve kankası Laureline'ın
zorlu bir görevi yerine getirdikten sonra tatile çıkmak için hangi tarihi, hangi ülkeyi, hangi şehri ve orada hangi mekanı
seçtiğini neredeyse nokta atışı kıvamında bizlere aktarmayı başarmış.
Nasıl mı?
Dışavurumcu (ekspresyonist)
Fransız ressam Pierre-Auguste Renoir'in
1881'de "çiziktirdiği" 130
× 173 cm. ebatlarındaki Le Dejeuner des
Canotiers (Sandalcıların Öğle Yemeği)
isimli yağlı boya bu tablo Seine
nehri üzerindeki Maison Fournaise
Restaurant'tan bir sahneyi canlandırıyor. Resmedilenlerin her biri
Renoir'in arkadaşları olan gerçek karakterler.
Mézières ve Christin bu tabloyu GPS keskinliğinde "konum atmak", üç aşağı beş
yukarı tarih belirlemek için kullanmışlar, orası belli. Lakin "hangi dönemde çizildiği ve nereyi
resmettiği bilinen bir başkası değil de neden Renoir'in bu tablosu?" diye
sorduğumuzda, verilebilecek tek yanıt var: Saygı
Duruşu!
Bu durumda bize de, Mézières ve Christin'e şapka çıkarmak
kalıyor galiba...
Yeni Yılınız güzel geçsin...
( * ) Valérian'ın Sur
les Terres Truquées isimli serüveni de, diğerleri gibi, Türkçe olarak Esattr-Sensei ortaklığıyla gerçekleşmiş taraviri (scanlation) çalışmaları halinde Çizgidiyarı'nda ve Filmistik'te bulunabilir...
Yukarıdaki metnin özünü kaçıran bir arkadaştan yaptığım vahim bir hata için haklı bir düzeltme mesajı geldi. Malesef kendini ifade biçimi nedeniyle yayınlayamıyorum ama düzeltme için teşekkür etmeme engel değil bu durum.
YanıtlaSil