7 Sezondur meraklısını heyecandan heyecana sürükleyen bu sıra dışı seri katil izlenme rekorları kırıyor dünyanın her yerinde. Sadece seri katilleri avlayan bir seri katil fikri başlı başına güzelken, bir de üstüne iyi çizilmiş bir karakter, psikolojik ve ahlaki çözümlemelerle sağlam temeller üzerinde yükselmiş bir öykü kurgusu olunca, seyirciyi fena yakalıyor dizi.
Neyse, önemli olan sizin seyretmiş veya seyretmemiş olmanız değil. Bu yazı Martin Mystere yazar ve çizerlerinin de dizinin fanları arasında yer aldığına dair bir bulguyu aktarmak için kaleme alınıyor. :)
Öyküde eski kitap tüccarı olarak tanıtılan kişi Dexter’ın tipine öykünerek çizilmiş. Aslında öykü bağlamında dizideki Dexter karakteriyle uzaktan yakından ilgisi yok, ama belli ki imrenmiş çizer,.
Küçük, kalkık kemikli burun, derin gamzeler, güçlü çene yapısı ve kalın kaşlar hemen ele veriyor adamımızı. Gerçi biraz saç takviyesiyle tip başka bir boyuta taşınmış, ama çizerin o kadar serbestisi olsun müsadenizle.
Diyeceksiniz ki, “yine buluttan nem kapmış Mr.Yer6!” :) Yok canım, öyle tek delil üzerinden hareket edip yazar mıyım hiç! İlerleyen bölümlerde bir gönderme daha yapıp sağlama almışlar okuyucuda uyandırmak istedikleri izlenimi.
Dexter’ın tipik numarasıdır, sosyal hayatla kurduğu göstermelik bağı simgeleyen rutin eylemdir iş arkadaşlarına her sabah getirip paylaştığı Donut’lar.
Çörekçi dükkanına verilen isim de ilginç; “Harry’s”… Dizide Dexter’ı evlat edinen polis memurunun ismi Harry!
Öykünün (1. Bölüm) sonlarına doğru seri katil teması bir başka şekilde yeniden vurgulanır. Parçalanan vucüt ve cesedin yok edilmesi…
Yukarıdaki çekik gözlü tipin dizide Dexter’ın iş arkadaşı adli tıp uzmanı Masuka'dan esinlenildiğini söylemeyin, inanmam. Hele beyaz saçlı tipin Dexter’in hamisi Tom Mathew’a öykünerek çizildiğini kimse iddia etmesin! :)
Galiba Martin’in yazar çizer takımı seviyor böyle oyunlar yapmayı. Ay Komplosu serüveninde Michael Jackson’a selam durduklarını da görmüştük birkaç başlık önce. Bir tür şakalaşma olsa gerek okuyucuyla. Ya da bilinçaltı mesajların öyküleri güçlendirmesiyle ilgili bir “taktik”. Kim bilir belki de Martin’i bu kadar sevmemizin sebeplerinden biri de bu tür göndermelerdeki ustalıktır…
Olayı yakalarsan şaka, yakalayamazsan bilinçaltı mesajların öyküleri güçlendirmesiyle ilgili bir taktik oluyor. :)
YanıtlaSilMartin amca, Julia ve Ken Parker'da dışardan materyal kullanımı, esinlenme, başka eserlere, kaynaklara göndermeler yapma gibi okuyucuyla değişik boyutlarda da bağlantı kurma yöntemleri çok uygulanıyor. Bizi de zaman zaman üzerinde düşünmeye sevk ediyor bunlar. Aslında ileri sürdüklerimizin hepsinin bir gerçeklik payı var. Seri üretim kolaycılığından tut ticarî taktiklere, okuyucuyu değişik yönlerden yakalama çabasından, bir tür artistik selâm duruşlara kadar hepsi söz konusu.
E, fena da olmuyor yani... :)
Eh, en azından muhabbet konusu çıkıyor bize. Geçmişe oranla daha sık mı başvuruyorlar bu göndermelere yoksa tv kanalları evlerimizi işgal etti, internet icat oldu, sayelerinde göz aşinalığımız mı arttı da fark eder olduk, bilmem. Belki ikisi de...
Silİkisi de sanırım. Ayrıca hep düşünmüşümdür, bu diziler genelde aylık yayın. Epey zor iş olsa gerek 30 günde bir hikâye çıkarıp çizilmesini sağlamak. Çoğunlukla çizerler değişmekle birlikte, yazarlar sabit galiba hepsinde de. Öyle olunca, hem yazarın işini kolaylaştırmak hem de biraz olsun monotonluktan kurtulmak, hikâyeye çeşni katmak için de elzem bir yöntem gibi.
SilBüyük ihtimalle stoklu çalışılıyordur, diyorum. Hatta bir kaç sayı üst üste çıkaracak kadar hazır malzemeleri olduğunu düşünüyorum. Özellikle yayınların specialle, gigante gibi birkaç dala daha ayrılması fazla stokları eritme gayreti gibi geliyor bana. :) İşi endüstri olarak görünce zaten el altında üretken onlarca yazar ve çizer bulunduruyorlardır, ayrıca bir tür çizim kütüphanesi oluşmuştur. Kolay kılınmıştır artık aylık periyoda sayı yetiştirmek.
Sil