2017-01-07

"Eğer" Tarzan....



Gölge E-Dergi için kaleme alınan aşağıdaki metin 2014 Şubat'ında yayınlanan 76. sayıda okuyucuya ulaşmıştı. Yakınlarda vizyona giren ve Yönetmenliğini Davio Yates'in yaptığı The Legend Of Tarzan (2016) filmini izleyince, doğru damara parmak bastığımızı hatırlayıp bir de Müsekkin'de yer verelim dedik...


Aklımda şöyle bir what-if uyarlaması var. Hani, ecnebiler "halamın bıyıkları olsa, amcam olurdu" mealinde öyküler kurup, tanıdık kahramanları olmadık hallere sokuyorlar ya, öyle bir şey işte. Ben de Tarzan'ı ele alayım dedim, bakalım ne çıkacak?

Soylu bir İngiliz ailesine mensup bir çift yeni doğmuş bebekleri Clayton ile Afrika semalarında yol alan bir uçaktadır. Aniden patlayan bir fırtına, kanatların buzlanması, türbülans, yıldırım filan derken, uçak ormanın derinliklerine düşer. Lord Greystoke ve hanımı sizlere ömür! Bebek ise melekler tarafından korunduğu için olsa gerek, kazadan kurtulur. Aslında kurtaranlar melek değil, biraz daha aşağı bir form olan primatlar ailesine mensup maymunlardır. Maymun sütü, ana sütü gibi değildir, ama elden ne gelir, sınırlı olanaklar bundan fazlasına imkan tanımamaktadır. Besler büyütürler, türlü maskaralıklar eşliğinde eğlendirir, kendi dillerini öğretirler. Ona, "beyaz adam" anlamına gelen Tarzan adını verirler. Oğlan da yamandır hani, sadece maymun dilini değil, ormandaki tüm canlıların iletişim biçimlerini öğrenir, şakır şakır konuşarak hepsiyle anlaşır hale gelir... Cangıl koşullarında tesis bulmak zor olsa da daldan dala atlar, nehirlerde yüzer, timsahlarla güreşir, can havliyle kaçarken çitalarla yarışır, dört dörtlük bir atlet olur çıkar. Usain Bolt toz, Michael Phelps su yutar yanında, değme sporcu halt eder...

Bu ormanda bir zamanlar vakur duruşları, Aladağ'dan serin tavırları ve işbaşındayken sergiledikleri yırtıcılıklarıyla aslanlar baş olmuştur, bir zamanlar da Pigmelerin, hakkında on kaplan gücünde olduğu söylencesi çıkartarak torpil geçtikleri Maskeli Hayaletler... Gerçi, halkın "Afrika'da kaplan ne gezer?" diye sorgulamaya başlamasıyla Maskeli Hayalet'in yanlış ormanın efendisi olduğunun anlaşılması ve Pigmelerin yalan yanlış propaganda çalışmalarına karşı direnç gelişmesi sonucu, toplum yavaş yavaş bilinçlenmiştir. Sonunda ormanı liyakat esaslı bir idari yapıya kavuştururlar. Böylece kahramanımızın bunca yeteneğiyle ormanlar kralı mertebesine yükselmesi uzun sürmez. Üstelik kimse kökenini dert etmez, "hemşerim nereden geldin sen," diye sormaz bile. Bir de alameti farikası vardır adamımızın, AaAaaAaaa, diye çığlık atarak varlığını duyurur ormana...

Efenim?..

Edgar Rice Burroughs'un hikayesiyle aşağı-yukarı aynı mı?

Tarzan da zaten aynen böyle, mi diyorsunuz?

Kabul ediyorum, ama hele bir durun, "eğer" kısmına gelmedik henüz... 

Bizim Tarzan biraz serpilince, bir kaç gen ayrımıyla hem kendini büyütenlerden azıcık, hem de maymunlara oranla diğer orman canlılarından biraz daha fazla, "değişik" olduğunu fark edip, nedenini sorgulamaya başlayacak ve "anne ben nasıl oldum" sorusuyla cici annesi Kala'yı sıkıştıracak. Israrcı sorular canına tak eden maymun kadının "seni leylekler getirdi, yavrum!" şeklindeki kaçamak yanıtıyla yetinmeyen Bizim Tarzan işin peşini bırakmayacak, analığının leylek diye bahsettiği kuşun aslında İngiliz Hava Yolları BEA'ya bağlı bir uçak olduğunu öğrenecek, gerçek ana-babasını yitirdiği kazanın enkazını bulup inceleyecek, kökeniyle ilgili bulgulara ulaşacak ve kaderini kendi elleriyle değiştirecek... 

Ee, bir miktar güncellenmiş, ama hâlâ aynı hikaye, mi diyorsunuz? Biraz daha sabır lütfen.

"Eğer" senaryosu Bizim Tarzan pür-i pak bir İngiliz asilzadesi olduğunu keşfedince başlıyor asıl. 

Damarlarında "mavi kan" dolaştığını öğrendiği an ormanla arasına soğukluk giriyor, ne onu kendi çocuğundan ayırt etmeden büyüten cici annesini, ne kültürel değerlerine uygun olarak beraber yaşadığı maymun toplumunu, ne de kralları mertebesine yükseldiği yeri-göğü dolduran orman halkını beğenmez hale geliyor. Zaman içinde oluşmuş üst kimliğini, "Tarzanlığını" içten içe reddetmeye başlıyor. Anlaşılan boşa değil, ne yengeçlerin kanının maviliği, ne de kanser ile özdeşlikleri. Farklı olma fikri kanser gibi işgal ediyor Bizim Tarzan'ın tüm varlığını.

Artık, başka bir yere, bambaşka bir topluma ait olduğunun hayali bir kere aklına girip, kendini Clayton Greystoke olarak görmeye başlayınca ormana karşı sorumluluklarını unutuyor ve her geçen gün daha da ihmalkârlaşıyor. 

Filler birer birer dişleri için katledilir, aslanlar-leoparlar postları için öldürülür, gergedanlar afrodizyak hammaddesi diye vurulup boynuzları alınır, timsahlar çizme, yılanlar çanta yapılır, maymunlar-şempanzeler-goriller, bilumum yaban mahlukat yaşam alanlarından koparılır, sirklere, hayvanat bahçelerine pazarlanır, Afrika'nın her yeri, elmastı, petroldü, altındı diye delik deşik edilir, kıta halkı köle pazarlarında satılmak için beden ve beyin göçüne tabi tutulur, kalanlar siyasi çıkarlar uğruna, dindi, tarikattı, ırktı, kandı diye birbirine düşürülür, ormanın bitki örtüsü mobilya fabrikalarının yolunu tutar, Kara Kıta'nın tüm doğal güzelliklerinin çevresine yabancılar ve zenginler için lüks oteller dikilir, savanalara safari adıyla katliam seferleri düzenleyen adımbaşı turizm acenteleri türer, Kilimanjaro'nun eteklerinde tatil köyleri biter, tepesine seçkin sınıf hariç yerlilerin erişimine kapalı kayak tesisleri kurulur ve o güne kadar "vatanım" dediği her toprak parçası yağmalanır, gün be gün küçülür, "kardeşim" dediği her canlı yaşanan felaketlerden payını alır ve her dakika, altında oldukları tehdit büyürken, Bizim Tarzan anadil derdine düşmüş, harıl harıl İngilizce çalışmakta, "üstünde güneş batmayan imparatorluk"a gidip mirasına sahip çıkacağı, gidemezse de yaşadığı topraklarda kuracağı İngiliz kolonisinde özgürlüğün tadını çıkaracağı günlerin düşlerini kurmakta, bu arada çevresinde yaşananlara da alabildiğine kayıtsız kalmaktadır.
Nasıl?

Tutmaz, mı?!

Bu "what-if Tarzan" bize hiç cazip gelmedi, mi diyorsunuz?

Ne yalan söyleyeyim, bana da. Kahraman'dan uzaklaştı, hatta uzak ara bir karakter arz etmeye başladı, "anti" oldu galiba...

En iyisi, hiç kurcalamamalı bazı şeyleri. "Eğer"leri ararken "keşke"leri bulmak da var serüvenin sonunda. Bırakalım, kahramanımız yine "Ne mutlu T-, eee, Tarzan'ım diyene" şiarıyla yola devam etsin, doğru ve çalışkan kalsın, küçüklerini korusun, büyüklerini saysın, yurdunu özünden çok sevsin!

4 yorum:

  1. Biz de seviyoruz falan ama işte oryantalizm denen şey de bu yani. Onu bilerek tüketmekte fayda var. :) Kızılmaske'nin "Eden adası... Ormandan piranalarla dolu geniş bir nehirle ayrılmış ...Keskin mercan kayalıklarıyla da okyanustan."
    Tarifini hatırlatayım ben de. Gördüğün gibi, kaplanların yanı sıra, piranalarımız da mevcuttur afrikanın bu absürt köşesinde.

    YanıtlaSil
  2. Bizim göl ve akarsulara dahi, artık hangi akla hizmetse, pirana atanlar olduğunu düşününce, absürtlükte çizgiromanlarla yarışır bir hal aldığımızı da düşünmeden edemiyor insan...Artık "batılı"nın görmek istediği gibi mi olmak için can mı atmaktayız yoksa onların gördüğünü biz mi görmek istemiyoruz, derin mevzuu.. :)

    YanıtlaSil
  3. Oldu olacak, bu "alternatif" hikayeyi Burne Hogarth'a çizdirseydin bari... :)

    YanıtlaSil
  4. Favori Tarzan çizerim Russ Manning olduğu için ona önerdim. Biraz zor oldu, adamı öte taraftan bu tarafa çekmek için ruh çağırma seansı düzenlemek gerekti. Marvel'den Dr.Strange'i devreye aldık, ama maalesef Manning yerinden memnunmuş, "senaryo 10 numara lakin, bıraktım ben bu işleri" dedi... :)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...